Derin bir nefes çekti, soluduğu hava dolaştı yavaş yavaş içinde, ürperdi.İçindeki boşlukların bir an için dolduğunu hissetti, sonra yine o anlam veremediği boşluk.Bir anlık bile olsa tam olduğunu hissetmek güzeldi.Keşke hep böyle tam olabilseydi.O zaman eksik olanı bulmak için ona her sunulanı kayıtsız,şartsız kabul etmezdi belkide.Her kaybolanın ona ait olduğunu kim söylemişti ki? Öyle zannetmişti.Zannetmek hakikat değildi ama her zaman.
Denizin dalgaları oturduğu kayaya çarpıyor, çarpmanın etkisiyle su damlaları hafifçe yüzüne dokunuyordu.Burada oturmayı seviyordu, 3 senedir geliyordu aynı yere.Kendini bulabildiği tek yerdi burası.
Sahilde yürüyen insanlara baktı.Gülümsüyordu kimi,kimi hüzünlüydü…Eşit mesafeden bakıyordu her birine.Hepsine karşı nötrdü.Göründüğü kadarıyla neşeli,gülümseyen insanlar mutluydu…“İşte karine bu” dedi, yansıttığımız ne ise oyduk.Güçlü,umursamaz,mutlu,sadık,güvenilir…’Şanslıydık galiba,içimizi görebilen yoktu.Aksini iddia edenler ise ancak onları tanıyanlar olabilirdi.Peki bir insanı tamamen tanımak mümkün müydü? Bir parça mümkün ama çok zor dedi.Gizlediğimiz,sakladığımız,kimsenin bilmesini istediğimiz yanlarımız vardı.Sır denilen şey bu olmalıydı,ikinci bir kişinin bilmediği,paylaşılmayan…Sırlarımız vardı tanınmamak için.Garipti ,insan bir yandan tanınmak için delicesine arzu duyarken bir yandan tanınmamak için mücadele veriyordu…Zamanla da orantılı değildi tanımak.1 yıl geçsede 20 yıl geçse de seni tanıyamamışım seni diyebiliyorduk karşımızdakine.
Yerden bir taş alıp ayağa kalktı,güzel bir hareketle fırlattı,taşın sekmelerini izledi sonra suya girişini.Tekrar oturdu.Hafiften yağmur başlamıştı,denizin boşlukları doluyor olmalıydı,buna sevindi.
Onu düşündü,nefretle doldu içi,evet nefret ediyordu ondan.Farklı olduğuna inanmıştı,rol yapamayacak kadar gerçekti çünkü…İstemesede görebiliyordu içindeki kırılgan çocuğu…Cam bir kalbi korumaya çalışan bir kalkandı tüm hırçınlıkları.Bu yüzden sevmişti onu,en çok inandığı gerçekti.Tanıdığımı zannetmişim dedi…Unutmuşum maskelerimiz olduğunu…İstemeden hayranlık duydu ona ne güzel oynuyordu rolünü.Gülümsedi acıyla…Yıllarca bir oyunda sahne aldığını yeni öğreniyordu.
Yansıtılana o kadar inanmıştı ki aksinin varlığını unutmuştu.Hayat bildiği ama hissetmediği bir duygu daha koyuyordu kalbine usulca, aldatılmak ve bıraktığı bir duyguyu da usulca alıyordu, güven….İtiraz etmedi gidişine bir arada kalamayacaklarını biliyordu.Alışveriş bitmişti.Kârını ya da zararını hiçbir zaman bilemeyeceği bir alışverişti bu.Hayat tanıdığı en acımasız diktatördü…Saate baktı,az sonra buluşacaklardı.Yıllar önce bir daha dönmemek üzere evden çıkarkenki his kapladı içini,bu işini kolaylaştıracaktı.Birçok kez olduğu gibi…Yere eğildi maskesini aldı…Güçlüydü…
Not: Bu yazı bana değil, site müdavimlerinden “kalender” e aittir.
Hiç maskesi olmadigini zannetmistim onun… bazen birinin maskesini farkedebilmek için bir baska maskeliyle gormeliymisiz onu, hiç maskesi olmadigina inanan tipki onun gibi..
Hepimiz eşit şartlar altında kandırıyor ve kandırılıyoruz. Bir insanı tamamen tanımak mümkün değildir. Neden? İnsan denen yaratığın düşünceleri durağan değildir, bugün şiddetle karşı çıktığı fikri, yarın deli gibi savunabilir. Sever, ağlar, üzülür, sevinir, hoşlanmaz, katılır, katılmaz…Hepsi geçici… “insan bir yandan tanınmak için delicesine arzu duyarken bir yandan tanınmamak için mücadele veriyordu” güzel cümle…( şişş, üzülme, rahvan gitsin )