Peynir Satışından Ahlak Felsefesine Giriş

0
827
felsefe

Dağınık yazıcam, bütünlük kaygım yok. Ona göre oku ya da okuma. Arkadaştan anti-depresan aldım, kafası güzel oluyor dedi hakkatten güzelmiş lan. Şey gibi hani video görüşme yaparsın bağlantı zayıftır, sen kamerayı çevirdikten sonra ekrandaki görüntü gecikmeli olarak değişir ya, onun gibi ehehehe.

Bakkalın “Abi bu peynir sana yaramaz, yarın gelicek iyisi.” demesinden sonra buna sevinip bakkaldan çıkıp giden adam aslında özetler ahlaksızlığımızı. Uzun anlatımlara, süslü cümlelere lüzum yok.

Bakkal ahlaksızdır, devamlı-yağlı müşterisine kötü mal vermek istemez.

Adam ahlaksızdır kendisine yaramayan peynirin başkasına kakalanacağını bildiği halde, kendisine itelenmediğine sevinir ve bakkala “sen nasıl bir adamsın amın feryadı, kötü malı başkasına mı kakalayacaksın” demez, “sağolasın, yarın alıyım o zaman ben” der.

Korkunç derecede ahlaksız, saygısız, duyarsız bir milletiz. Şanlı tarihimizle, yabancıların Türkler hakkında söylediği sözlerle istediğimiz kadar mental mastürbasyon yapabiliriz. Ama bu şimdilik değişmeyecek.

Yarın için senden bir isteğim var, yarın için gün içinde muhattap olduğun saygısızlıkları, duyarsızlıkları ve ahlaksızlıkları not et. Tabi burada şu soruları sormak muhtemel; ahlak nedir, kime göre ahlak? Sana göre işte.

Hayatımızın her alanında böyle. Sistem beynimizin sürüngen lobundaki öldür ya da öl komutunu “çakallık yap ya da alık gibi dolan” olarak evirdi.

Avrupa’ya gitmiş kişilerden şu tespiti muhtemelen duymuşsundur; “hiç pratik değiller, biz çok pratiğiz vallahi.”

Aslında bu tespiti biraz tahlil edersek; “Şecaat arz ederken merd-i kıpti sirkatin söyler” özdeyişine gelicez.

Şöyle ki;

Neden Avrupalılar pratik değil? Acaba olmaları gerekmediği için olabilir mi? Sistemin kurallarına gönüllü olarak uyduklarında sağlıklı sonuçlar alabildiklerinden olabilir mi? Sistemden sapmalar olduğunda, öngörülen cezalandırıcı yaptırımların kişi-makam-statü gözetmeksizin uygulandığı için olabilir mi? ( Uygulanması güç ya da es geçilen bir yaptırımdansa, kural ihlal edildiğinde yaptırımın kesin olarak uygulanacağı bilinen bir düzenleme daha evladır diyen,İngiliz Ceza Hukuku sistemini Sir William Blackstone’un tüm statükocu piçliklerine karşı devrimsel bir şekilde değiştiren Jeremy Bentham’ın ruhuna bir Fatiha yollamak isterdim lakin ateist olduğunu belirtmiştir, ışığın bol olsun mu diyim, ne diyim Bentham? Sağolasın.) Uyma inancının güçlü olduğundan olabilir mi? Bence olabilir aga.

Neden biz pratiğiz, ya da “çakallığı” pratiklik olarak adlandırıyoruz ve bu nitelikli bir sıfatmış gibi tespit sıçıyoruz. Cevap basit; mecburuz. Mecburiyete de kılıf bulmuşuz, çakallık olamaz bu, olsa olsa pratikliktir, zekiyiz biz, çok zekiyiz, öyle böyle değil, tabi, evet.

Sistemin sistemliği, düzensizliğinden mütevellitse, bu kaotiklik içerisinde bireysel faydacı, hatta hazcı güdülenme kaçınılmazdır. Burada bireylerin ahlaksızlığını hukuk sisteminin yetersizliğine bağlayarak fahiş bir hataya düşmüycem, meraklanma-sakin ol bünye. Ya da dur, hukuk kurallarının ahlakı şekillendirmediğini kim söyledi ki? Bunu da bir ara daha detaylı düşünücem (kendime not no: 1983)

Sıraya kaynak yapmak pratiklik olmuş, ahahah hassiktir yahu.

Hukuk felsefesi adalet nedire ve insanlar neden hukuka itaat ederlere cevap aramaya ya da üzerinde düşünmeye çalışmış. Tersinden soralım, neden itaat etmeyiz? Adaletsiz olduğu için diyorsak bu sefer adalet nedir sorusuna cevap vermemiz gerekir. Uymadığımızda elde ettiğimiz fayda uyduğumuzda elde ettiğimiz faydadan daha fazla ise uymayabiliriz. Yine yaptırıma gelmiş olduk.

Hepsini siktir edelim. Adalet gerçekten bir gereklilik mi? Hava gibi mi, su gibi mi? Ülkeden ülkeye değişebilen, uygulamanın elinde oyun hamuru olmuş bir kavram mı yoksa adalet kaygısı gütmeyen açık, öngörülebilir, bilinebilen kurallar mı?

Ahlaka geri döneyim. Jakoben bir tutumla ahlak dayatılabilir mi? Devlet, ahlak budur, buna göre davranın, kaşınız gözünüz oynamasın diyebilir mi? Dese bu içselleştirilebilir mi?

Peki ülkemizdeki bu ahlaksızlık çıkmazından nasıl kurtulucaz? Torpilin liyakata tercih edildiği, tanıdık-eş-dosta iş güç dağıtılan bu çıkmazdan nasıl çıkıcaz? Tek tek bireylerin değişimi sistemi değiştirebilir mi? Yoksa resmi görevlilerin hukuk kurallarını içsel bir görüş açısıyla benimsemeleri tabana mı sirayet eder? (Niye vermedin hiç zekat, ne de iyi adamdın H.L.A Hart) (Lan yoksa Hart’ın tanıma kuralını, abi bu bizim “tanıdık” tır, işi ona verelim olarak falan mı anladık?)

Adalet Bakanlığı… Neden Hukuk Bakanlığı değil, neden Yargı Bakanlığı değil? Neden Adalet Bakanlığı? İmaj bu, bu ülkede gerçekten imaj, hülya, ütopya. Gerçekçi olalım, taraflardan biri haksız çıktığında “gerçekten haksız olduğuma ikna oldum” diyebileceğimiz kaç dava var? Yüce Türk Milleti adına ibaresi ne anlam ifade ediyor? Beni kararınla tatmin et, isterse orada “gölgelerin gücü adına” yazsın.

Saat 02:49 kalibre yatar-uyur.

 

CEVAPLA

İnsan mısın? *