Neyin Görevlisi Bu Araştırma Görevlisi

4
1524
Not: Yazı sahibi misafir kalem “prematüre” dir. Siz de atgozlugu.com@gmail.com üzerinde yazılarınızı yayınlanması için gönderebilirsiniz.

Pek tarzıma uymasa da son günlerde alt yazı misali Oğuzhan Koç’un “Yok mu bir gün ferah? Artık gülsem diyorum.” şarkısı geçiyor içimden. Peki “Neden?” diye bir sor bakalım. Arkadaş neden olmasın? Ülke zaten olmuş açık hava tımarhanesi. Babaannemin de dediği gibi; “herkes deli, ama en büyüğü en deli. Kim bu en büyük?”

Yok  yeeaaa, söyleyeyim de anayasanın bilmem kaçıncı maddesi gereğince hakkımda hakaret davası açılsın da donuma kadar vereyim  şuursuzluğuna ulaşacak kadar delirmedim henüz. Neyse konumuza dönelim.  Bir yerel tımarhane lokasyonu verecek olursam işte sana işyerim.

Ne türlü bir günah işlediysem artık, Allah vermiş belamı ve beş yıl önce olmuşum araştırma görevlisi. Söylerken ne kadar havalı değil mi? Şimdi at bakim o ünvandaki  ‘araştırma’ kelimesini. Yerine istediğini koy kardeşim. Mesela, sınav programı hazırlama görevlisi. “Aman canım, ne var sınav programı hazırlamada?” deyip de ağzına kürekle vurdurtma bana. Dersin hocası ister sınavı şu gün şu saatte olsun. Eyvallah, boynun kıldan incedir, koyarsın istediği yere. Daha sonra asarsın programı panoya, dersi alan 300 (yazıyla üç yüz) kişiden bir hıyar dikilir karşına, “Ama hocam benim o gün iki sınavım var.”. “Kaçıncı sınıfsın sen evladım?” “6 hocam.” Lan zaten olmuşsun 6. Sınıf, var toplamda 20 sınav. Ben 9 güne 20 sınavı çakıştırmadan nasıl koyacağım? İşte,  Bahçeli kadar bile matematiğin olmadığından uzadı o okul zaten yerli angusum benim.  Ha bir de programla ilgili bir sorun varsa bildirmek için koordinatör hocaya gidersin. 5 dakikada çözüme ulaşacak problem için 4 saat o odada kalırsın.

Peki o odada sadece sınav programıyla ilgili sorun mu konuşulur? Elbette hayır. Hoca ilk önce hayatında Türk kahvesi dışında kahve görmediğini zannettiği zavallı asistana taaaa Amerika’lardan getirdiği  Kolombiya kahvesi ikram etmek ister. “Sağolun hocam, ben almim.”. Sonra hocanın bir yılda kaç editörlük, kaç hakemlik teklifi aldığından tut da kaç makale yazdığına kadar, o da yetmez reisi cumhurla olan kankalık ilişkilerine varana kadar dinlersin. Ve bu arada bir bakmışsın hoca süper egodan şişmiş şişmiş koltuktan yarım metre havada duruyor. Daha sonra konu döner dolaşır sana gelir. Doktora öğrencisi olduğundan kaçıncı tez izlemesini vereceğin sorulur. Söylersin. “Önümüzdeki hafta da izlemem var, ama bu işlerden çok vakit bulamıyorum hocam. İki yıldır bu sınav programı işini ben yapıyorum ve epey vakit alıyor.” deyiverirsin o odada girdiğin 3. boş saatin buhranıyla. Hoca bunu duyup kıssadan hisse çıkarır mı sanıyorsun? Aslaaaa. Çünkü tam o sırada hoca yine konuyu kendine döndürme fikrindedir ve işte çaaaat soru gelir; “Sor bakalım ben kaç izlemeyle bitirdim doktorayı? Sor sor. Sıfır. Çünkü yeterliliğe girdiğimde tezim zaten bitmişti ve bir dönem sonra savunmaya girdim.”. Bravaaaaaa, alkııışşşş. Peki benim tez niye bitmiyor ? Çünkü ben ismiyle müsemma bir araştırma görevlisi değilim ve bunun dışındaki her şeyim; sınav programı hazırlama görevlisi, uygulama dersi görevlisi, yetmedi hocanın da dersine gir görevlisi, ya bizim üniversitede okuyan çocuğun şu ödev sorularını çözsen görevlisi, benim faturaları ödeyiversen görevlisi. Ama asla bir araştırma görevlisi değil. Ee artık hayırlısı.

 

Prematüre

4 YORUMLAR

  1. Akademisyenlik, önce araştırma görevlisi olmak sonra doktora, sonra profesör olmak bir zamanlar hayalimdi. Daha sonra da yeni icatlar yapacaktım. Bir türlü olmadı, çok üzülmüştüm. Ama yazımızı okuduktan sonra içimde hiç gam kalmadı:) Teşekkürler!

  2. Doktorayı tamamlayana kadar bir zulüm süreci. Kendileri hiç araştırma görevlisi olmamışlar gibi davranıyorlar. Açıkçası psikolojisi bozulan biri olarak şu an istifa aşamasındayım. Sağlığımı kaybettim.

CEVAPLA

İnsan mısın? *