Yazıya George Carlin’den bir alıntıyla başlıycam aga;

“… Basit bir oyun bile, çocuklardan çalınarak annenin “oyun zamanı”    programına koyuluyor. Doğal ve serbest olması gereken bir şey bile artık katı bir şekilde planlanıyor. Ne zamandır bir velet elinde çomakla avluda oturuyor? Bilirsin, elinde bir çomakla otur orada işte. Bugünün çocukları çomağın ne olduğunu biliyorlar mı? Avluda sikko bir çomakla oturur ve sikko bir çukur kazarsınız. Bilirsin işte. Deliğe bakarsın, çomağa bakarsın ve mutlu olursun. Ama çocukların çomakları yok artık. …. Bugünlerde hiç bir çocuk karakter kazandıran şu lafı duymuyor; “Kaybettin Bobby, kaybettin, mağlupsun” Bunu atlıyorlar. Bugünlerde kaybeden çocuklara ne deniyor biliyor musun?“Son kazanan sendin” Bu çocukların çoğu 20’li yaşlarına geldiklerinde, patronları çağırıp kendilerine  şunları söyleyene kadar gerçekleri göremiyorlar; ” Bobby masanı boşalt ve buradan siktir ol git, kaybettin, şimdi siktir git”! Elbette Bobby’nin ailesi neden böyle olduğuna anlam veremiyor, oysaki çocukları okulda hep iftiharla geçerdi. Anlayamadıkları şey bugünlerdeki okullarda herkes iftiharla geçiyor. Herkes iftiharla geçiyor çünkü iftiharla geçmek için yapman gereken tek şey vücut ısını 37 derecede tutabilmek.Çocukları bozan tüm bu zırvalar, “kendine saygı” denen akım yüzünden çıktı. Kendine saygı akımı 1970’lerde başladı ve söylemekten mutluluk duyuyorum ki tam bir başarısızlığa uğradı. Çünkü araştırmalar tekrar tekrar gösteriyor ki kendine fazla saygı göstermek notları yükseltmiyor, kariyer başarısın arttırmıyor, alkol kullanımını bile azaltmıyor, ayrıca kesin olarak hiçbir şiddetin ortaya çıkmasını engellemiyor. Çünkü sonunda şiddet eğilimli insanlar kendilerini daha fazla önemsiyorlar. Bir sosyopatın kendisine fazlasıyla saygı duyduğunu düşünün. Kimin aklına gelirdi. Böyle şeylerin olmasını seviyorum, “siyaseten doğru” fikirlerin bok çukurunda dibi boylamasına bayılıyorum….”

Ebeveynlere saldırı, ama yapıcı bir saldırı şeklinde olacak bu yazı. Çevremde zaten dillendirdiğim düşüncelerimin kalıcı toplaması olacak. Çocuk yetiştirmiyorum ama bir çocuğun nasıl yetiştirilmemesi gerektiğini iyi bildiğimi biliyorum.

Bu geçtiğimiz Ramazan Bayramı’nda ailemin yanındaydım. Bayramlaşmaya gelen-gidenler ve çocukları. Bir sürü çocuk. Buraya kadar sıkıntı yok, her ne kadar fiziksel temasla “ayy canım ne şeker şeysin sen öyle” tadında çocuk sevmekten hoşlanmasam da onlarla konuşmaktan zevk alan biriyim. Neyse aga oturup tablet sayısını çocuk sayısına bölen bir hesaplama yapmadım lakin gelen çocukların neredeyse %70’inde tablet vardı. Buraya kadar da bir sorun olmayabilir. Ama bu bayramlaşmaya gelen çocukların robotik davranışları başlayınca işler değişti. Eve gelme, el öpme ve aileleri oturduğu süre boyunca tabletten bir an gözleri ayırmadan oynama. Yan yana oturmuş, ellerinde tablet olan ve birbirlerinden bağımsız oynayan çocuklar. Neredeyse her aile büyüğüne “bu kadar tabletle oynamaları zararlı olmaz mı?” diye sordum ve aldığım popüler yanıtlar şunlar;

1) “E istiyoo”

2) “Aman sessiz sessiz otursun da…”

3) “Zihinsel gelişimine faydalı…”

4) “Saatli oynuyor…”

Saha gözlemimi tabi ki bu sınırlı Bayram olayıyla yapmadım, başka saikler de olabilir ama bunlar üzerinde gitmeye çalışıcam.

1) “E istiyoo” ya cevap;  Çocuk yetiştirmenin ne kadar meşakkatli bir süreç olduğu aşikar. Bu sebeple yaptık oldu tarzı bir çocuk dünyaya getirmek baştan hata. Ebeveyn olarak senin “tedip” hakkın mevcut. Bu tedip hakkını ister örf-adet-gelenek-göreneğine göre şekillendirirsin ister Alman mürebbiyeler tutar evladını öyle yetiştirirsin. Bir ebeveyn asla çocuğuna zararlı olacak bir iş yapmaz. Genel kabul bu. Sorun da zaten, ebeveynin müsaade ettiği ya da etmediği şeyin çocuğuna zarar verip-veremeyeceğinin bilincinde olmaması.

Çocuğun içgüdüsü “istemektir” aga. Merak onu hayata hazırlar. Elinde lavabo açma pompası olsun, ona da bakıp “istiyom” der, elinde yorgan iğnesi olsun, ona da bakıp “istiyom” der, vermeyince de tepinir ağlar. Çocuk ister ve “yok” kavramını ilk yaşlarında bilmez. Birşeyi gördüyse onun için o vardır. Vitrinde gördüğü herhangi birşey vardır ve o şeyi almak onun için “uzanıp almak” eylemidir. Para karşılığı ürün alımı sonradan oturan bir kavramdır. Çocuğunuzu hayattan soyutlamayacaksanız, bir mağrada yetiştirip aydan aya gıdasını karşılamayı düşünmüyorsanız paranın varlığına ve kullanımına onu alıştırmanız gerekir. Ve çocuk paranın her zaman ebeveyninde mevcut olduğunu sanmamalıdır. Konuyu para kavramında daha fazla derinleştirmeden “e istiyoo” ya geri döneyim.

Orta zekaya sahip bir ebeveyn, çocuğu istese dahi onun için zararlı olabilecek şeyi çocuğuna vermez. Yani tablet için yapılan “e istiyo” savunması temelsiz bir savunma. Aynı mantıkla çocuk 12 yaşındayken “baba beni karıya götür, baba bana kubar bul kafayı dumanlıycam, baba ben ayrı eve çıkıcam” gibi sınırsız isteklerde bulunabilir, hatta bu isteklerin yerine gelmesi için kendini yırtabilir.

Demek bu ebeveynlerin “e istiyo” savunmasındaki sorun yoğun tablet (elektronik eşya) kullanımının çocuğa zararlı olduğu bilinse dahi, çocuğun isteğinin yerine getirilmesinin çocuk-ebeveyn çatışmasını önlemesi. Ama bu önleme ne pahasına? İsteklerinin zararlı olduğunu bilemeyecek yaşta bir çocuğun talepleri çatışma olmasın pahasına ne kadar süre ya da hangi sınıra kadar kabul edilebilir? Zannımca burada ebeveynlerin hesap kriteri “uzun vade-kısa vade ve açıklık” Yani şöyle; çocuğun talebi kısa vadede ya da uzun vadede kesin zararı olan, yani apaçık bilinen birşeyse ebeveyn izin vermiyor. Örnek; “baba sigaraya başlamak istiyorum, birayla da iyi gidiyormuş, akşam bana alsana.” isteğine bir ebeveyn %99.9 hayır cevabını verecekken ”  zararı uzun vadeli olan ya da zararı ebeveyn tarafından net bilinemeyen isteklere göz yumuluyor.

“E istiyo” yanıtı bu yüzden temelsiz ve mantıksızdır. Her istediğini her an elde edebilen bir çocuğu 15 yaşında “esrarla” doyurmaya çalışmak hiç de hoş olmaz. Ebeveynliğin mantığı da zaten çocuğun isteklerine karar vermek bazen de çocuk bir şey istemeden yapılması gerekeni yapmaktır.

2) “Aman sessiz sessiz otursun da…” cevabı da en az yukarıdaki cevap kadar mantıksız ve hatalı. Maksat çocuğun sessiz sessiz oturmasını sağlamaksa yarım antidepresan verip verip oturtalım, ya da tehdit edelim, sütüne kımız katalım, ağzına çorap tıkayalım..? Hangisi? Ya da bir çocuk neden sessiz sessiz oturmalıdır ki? Ortalıkta bağırıp-çağırarak dolaşıp etrafı kıran-döken bir çocuk olsun demiyorum. Sosyal ortamı değerlendiren, büyüklerle etkileşime giren, kendisine adın ne diye sorulunca ” anasının böğrüne kafasını sokup saklanmayan” yanıt verebilen, kişi olduğunun farkında olan bir çocuk. Yaşıtlarıyla oynayabilen bir çocuk, yan yana dizilip ellerinde tabletleriyle 7 inçlik düzleme odaklanmış çocuklar değil arzu edilen.

3) “Zihinsel gelişimine faydalı…” normalde bu yanıta “yav he he” diyip geçerim ama açıklamak gerek tabi. Bak ebeveyn, sen de, ben de, çocuk da biliyoruz ki “angry birds” ve türevi oyunlar dışında çocuklar tabletlerinde birşey oynamıyor. Ve bunlar da zihinsel gelişimden çok, dokun-bırak hareketinden dolayı ancak işaret parmağı geliştiren oyunlar. Çocuğun zihinsel gelişimi için, çocuğun gözlerini de yormadan yaptırabileceğin yüzlerce aktivite var. Birbirimizi kandırmayalım olur mu?

4) “Saatli oynuyor..” Hah işte, bunu sevdim. Buraya kadar ki tavrımdan belki de “yıl olmuş 2013, tablet alınmasın mı” çocuklara, kullanmasınlar mı?” tepkisine neden olmuş olabilir. Ben demiyorum ki “onlar da bizim gibi kara kutu atarilerle oynasınlar.” Teknoloji bunu sunmuşsa kullanacak ve bu gerçekten saatli bir kullanımsa, ödül olarak sunulmuşsa çocuğa, uygundur.

Ama lütfen ve lütfen “benim çocuğum çok zeki” cümlesini artık duymak istemiyorum. Bunu söylemeyen ebeveynin çocuğuna “gerizekalıdır” yaftası yapıştırmıyoruz. Ya da siz bunu söylediğinizde çocuğunuz zeki olmuyor. Tamam az-biraz psikolojinizi anlıyorum. Ortaya çıkan bireyin, sizden gen-kan taşıyan bireyin zeki olmasını arzuluyorsunuz -ki bu durum genlerden dolayı sizi de zeki kılsın- ama dostum gerçekten böyle değil bu durum. Tabletine sizden gördüğü yöntemle, resimleri takip ederek uygulama yükleyen çocuk zeki falan değil. Öğrenilmiş teknik iş bunlar. Aynı şekilde sanayide babasının yanında rulman yerleştiren 6 yaşında çocuk da gördüm. Görüyor ve uyguluyor. Gurur duyduğun zeka(!) örneği uygulamaları bir şempanze de yapabiliyor, al izle http://www.youtube.com/watch?v=IHUqnw6Yjjk

1 yaşındaki çocuğu için “çok zeki, benim kızacağım şeyi ben mutfaktayken yapıyor, adımlarımı duyunca da hemen ayrılıyor ordan, ay vallahi çok zeki.” E ben de diyorum ki “bok zeki”  Kedim 6 aylıkken “hayır” kelimesini öğretmiştim, ben varken kanepeye çıkamazdı asla, ama işe gittiğimde de kanepeye çıkar tüm tüylerini bırakırdı. Bu bir zeka göstergesi değil ki, bu temel bir içgüdü. Zarar görmeme içgüdüsü. Belli ki çocuğun o şeyi yaparken eline vurmuşun, bağırmışın vs. çoçukta sen olmadığında zarar görmeyeceğini bildiği için bunu yapıyor.

Özetle lütfen, bak rica ediyorum arkadaşım, gerçekten itici oluyorsunuz bunu yapınca. O ortamda bu sözü sarfettikten sonra ordaki kişiler tarafından alay konusu oluyorsunuz. Bırak, çocuğun zaten övdüğün kadar zekiyse ya “erke dönergeci” ni bulacak ya da bizi “ışınlayacaktır” Anlarız bunu merak etme sen.

Bilmiyorum, sanırım işin doğası bu. Henüz “ya Ahmet’çim benim çocuk tam bir sığır” diyen duymadım. Bunu geçtim “Ahmet’çim benim çocukta hafif algılama problemi var” diyen bile duymadım. Utanıyoruz içimizden belli ki, “benim gibi adamdan bu mu çıktı ya?” diyerek.

Bunu yapmanız, yani “çocuğum çok zeki, çocuğum çok özel” güzellemeleri emin olun işin çocuğa özgüven aşılamak boyutunu geçip, çocuğun “ulan ben neymişim” moduna geçmesine faydalı oluyor. Çocuğa özgüven aşılamak istiyorsan bunu hareketlerinle yapmalısın dostum, sözlerle değil. Misal ilkokul 1’deki çocuğuna harçlığını haftalık verirsin ve “oğlum bu haftalık harçlığın ister hepsini bir günde harcarsın, ister paylaştırırsın” dersin, fazlasını vermezsin. 10 yaşındaki çocuğuna bir eşya emanet edersin ve şu tarihte geri alıcam iyi bak dersin. Maddi imkanın varsa otobüs yolculuğunda birey olduğunu hissettirmek için ona da koltuk satın alırsın. Bir hizmet sırasında ya da misafirlikte bir yabancı çocukla ilgili soru sorduğunda, misal “çocuk ne yer” dediğinde, çocuğa sorun dersin. Özgüven bu şekilde kazandırılır. “Oy benim oğlumun taşakları dünyanın en kavisli ve estetik taşakları güzellemeleriyle değil.”

Yazının sonunu yine George Carlin’den bir alıntıyla bağlıyorum;

“… Kendine saygı akımı tek bir fikir altında toplaştı; her çocuğun  özel olduğu fikri.Bunu kendilerini ikna edene kadar tekrar ve tekrar söylediler. Her çocuk özelmiş. SİKTİRİN ORADAN demeye devam ediyorum. …Diyelim ki doğru, cömert günümdeyim, diyelim ki her çocuk özel, bu önermeyi kabul edelim. Ya her yetişkin ne olacak? Her yetişkin özel değil mi? Eğer değilse, hangi yaşta özel olmaktan, çok da özel olmamaya geçiliyor o halde? Eğer her yetişkin özelse, bu da herkesin özel olduğu manasına gelir ve tüm fikir anlamını kaybeder.”

1 YORUM

CEVAPLA

İnsan mısın? *